J. B. Mackinnon – Dünyanın Alışverişi Bıraktığı Gün (2024)

Alışveriş yapmayı bırakamayız ancak alışveriş yapmayı bırakmalıyız – işte bu, yaşamlarımızı ve geleceğimizi belirleyen tüketici ikilemidir.

Peki gerçekten de alışveriş yapmayı bıraksaydık ne olurdu?

Gezegeni, iyileşmesi için gereken sürenin neredeyse iki katı hızla tüketiyoruz.

Ekonomilerimizi desteklemek için daha önce hiç alışveriş yapmamış gibi alışveriş yapmamız gerektiği söyleniyor.

Evet, bunu daha sorumlu bir şekilde yapabiliriz ancak mevcut tüketim düzeyimiz gezegenin tahrip olmasındaki en önemli faktör olmaya devam ediyor.

Buna rağmen, ıvır zıvıra olan bağlılığımız artmaya devam ediyor.

  • Ama eğer bir anlığına dursaydık dünyamız nasıl olurdu?
  • Medeniyet yok olur muydu?
  • Gezegenin ekolojisi yeniden mi doğardı?
  • Düşünme, üretim, zaman kullanma, bireyselliğimizi ifade etme şeklimize ne olurdu?
  • Hayat daha mı iyi yoksa daha mı kötü olurdu?

Kendi kişisel tercihlerimiz dünyayı riske atıyor.

Ekonomilerin geçici kapanmalar yaşadığı dönemleri ve küçük esnafların yer aldığı sıfır tüketim topluluklarını ziyaret ederek ve çeşitli uzman görüşlerine yer vererek, bu kitap aslında bu konuya yönelik derinlemesine araştırılmış bir düşünce deneyi, tüketimle olan ilişkimizin tarihi ve geleceğe yönelik bir hikayedir.

‘Dünyanın Alışverişi Bıraktığı Gün’, kim olduğumuz ve ne kullandığımızın esaslı bir incelemesi ve daha sürdürülebilir bir dünya için sunulan bir bakış niteliğinde bir kitap.

  • Künye: J. B. MacKinnon – Dünyanın Alış Verişi Bıraktığı Gün: Tüketimciliğe Son Vermek Çevreyi ve Kendimizi Nasıl Kurtarır?, çeviren: Nezir Kalkan, Scala Yayıncılık, siyaset, 352 sayfa, 2024

Kolektif – Ruhi Su ve Türkiye’de Müzik Kültürleri (2024)

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan müzik serüveninin önemli bir öznesi olan Ruhi Su (1912-1985), Türkiye’de müzik olgusunun her boyutuyla yeniden incelenmesine vesile olacak bir miras bıraktı.

Ruhi Su’dan yola çıkarak Türkiye’de modernleşme, Musiki İnkılabı, protest müzik, popüler müzik, halk müziği, halk oyunları ve müzikolojiye dair pek çok tartışmayı gündeme getiren bu kitap, Ruhi Su anısına yazılmış yazılardan oluşan bir derlemenin ötesine geçerek hem Ruhi Su’nun çalışmalarını hem de bu çalışmaların etkilerini eleştirel açıdan ele alıyor, müzik araştırmalarına yönelik yeni yaklaşımlar sunuyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Onur Güneş Ayas, Begüm Fulya Adızel, Gökmen Özmenteş, Seyit Yöre, Diler Özer, Kazım Demirer, Boran Mert, Ulaş Özdemir, Faruk Çalışkan, Zeynel Günbek, Mehmet Ali Özdemir, Ferda Ereren.

  • Künye: Kolektif – Ruhi Su ve Türkiye’de Müzik Kültürleri, hazırlayan: Ulaş Özdemir, Belma Oğul, Evrim Hikmet Öğüt, Aras Yayıncılık, müzik, 240 sayfa, 2024

Walter Lipmann – Hayalet Kamu (2024)

Walter Lippmann’ın, ‘Hayalet Kamu’ eseri, “doğrudan demokrasi”nin pek çok aracına ve politikacılara güvenilmeyen çağımızda hâlâ geçerliliğini ve güncelliğini koruyor.

Lippmann, Amerikan demokrasisinin hastalıklarına oldukça eleştirel yaklaşıyor.

Antipopülist tutumdaki bu eser elitizmi, geçmişte önemli etkileri olmuş, ciddi ve farklı bir entellektüel seçenek olarak savunuyor.

Lippmann’ın demokrasi üzerine mitlerden arındırılmış görüşleri günümüzde de yankı bulmaya devam ediyor.

‘Hayalet Kamu’, yalnızca demokrasi konusunda değil reformlar konusunda da “inancını yitirmiş insanı” ele alıyor.

Lippmann’a göre, ortalama seçmen yönetemez.

“Kamu” dediğimiz yalnızca bir “hayalet”tir.

Yazar, politika üreticileri uzmanlar, amatörler olarak değil sürecin içindekiler ve dışındakiler olarak ayırıyor.

Lippmann, ilerlemeci siyasetin temel varsayımı olan karar almanın bütün olarak halkın elinde olması fikrini savunan teorilere meydan okuyor.

  • Künye: Walter Lipmann – Hayalet Kamu, çeviren: Cem Evrim Aslan, Kabalcı Yayınları, siyaset, 128 sayfa, 2024

Noam Chomsky – Direniş Üzerine Notlar (2024)

‘Direniş Üzerine Notlar’, Noam Chomsky ile yapılmış bir dizi röportajı bir araya getiriyor.

Chomsky burada, barışı ve gezegeni bekleyen tehditler, pandemi politikaları, sınıf mücadelesinin aldığı yeni biçimler, ABD’nin emperyalist politikalarının dünyayı nasıl şekillendirdiği gibi konuları tartışıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Karl Marx, yüzeyin hemen altında yer alan devrimci bir ruh imgesine sahipti. Başladığımız yere, David Hume’a dönecek olursak, iktidar rızaya dayanır. Ancak bu rızanın altında, ‘ben bunu gerçekten istemiyorum’ diyen bir insan akımı vardır. Bir efendi tarafından yönetilmek istemiyorum. Ve bunun kırılması için fazla bir şey gerekmez. Ve bunu başardığında, bir toplumu gerçekten ileriye götürecek türden değişimlere sahip olursunuz. Yani, o eski köstebek orada yuvalanıyor. Ve birçok yöne gidebilir.

Bence Marx’ın eski köstebeği yüzeyin hemen altında. Bunu düşünmek için bir fırsat varsa, bir efendiye tabi olmak zorunda olmadığınızı, kendi hayatınızı yönetebileceğinizi, kendi girişimlerinizi yürütebileceğinizi fark etmek için, bu yüzeye çok yakın olmaya devam ediyor. Ben çocukken büyük buhran sırasında yapılan iş bırakma eylemleri, patronlara ihtiyacımız yok, burayı ele geçirip kendimiz yönetebiliriz demeye yönelik bir adımdı ki bu doğru.

İşte o zaman tutumlar değişti ve New Deal önlemlerine olan destek nüfus genelinde gerçekten arttı. İşte o zaman yüksek mahkeme tüm New Deal önlemlerini engellemeyi bıraktı. Sermaye kesimleri şunu fark ettiğinde, bakın, kendimizi bu yükselen gelişmelere uydurmak zorundayız, yoksa başımız gerçekten belaya girecek. Ve bence bu ortaya çıkmaya devam ediyor. Bahsettiğim yeni ekonomi projesi bu yönde ilerliyor ve kendi işletmelerinizi yönetebileceğinizi söylüyor. Bu işletmenin Çin’e taşınıp taşınmayacağına New York’taki bankacılar karar vermek zorunda değil.”

  • Künye: Noam Chomsky – Direniş Üzerine Notlar, röportajlar: David Barsamian, çeviren: Birsen Altaylı, Zeynep Berkem, Scala Yayıncılık, siyaset, 237 sayfa, 2024

Jonathan Gottschall – Hikâye Paradoksu (2024)

Dünyayı hikâyelerden nasıl kurtarabiliriz?”

Hikâye anlatıcılığı, insan uygarlığını inşa eden kutsal bir gelenek olarak bilinir.

Ancak, öykü bilimi uzmanı Jonathan Gottschall, hikâye anlatımının karanlık bir yüzü olduğunu iddia ediyor.

‘Hikâye Paradoksu’nda, psikologlar, iletişim uzmanları ve edebiyatçılardan oluşan bir konsorsiyumun hikâyelerin, beynimizi nasıl etkilediğini araştırmasını inceliyor.

Gottschall, hikâye anlatımının sadece grupları birleştirmekle kalmayıp aynı zamanda insanları ayıran bir güç olduğunu vurguluyor.

Bu güç, rasyonel düşünceyi atlatarak insanları manipüle etmenin en etkili yolu olabilir.

Kitap, dezenformasyon, komplo teorileri ve yalan haberlerin etkisini artıran teknolojik gelişmelerin gerçeği kurgudan ayırma görevini zorlaştırdığını açıklıyor.

Gottschall, toplumların bu gerilimleri nasıl yönettiklerine bağlı olarak başarılı ya da başarısız olduklarını savunuyor.

Açıklık ve inançla, hikâye anlatımının insanlığın en büyük tehdidi hâline geldiğini ve bu sorunla nasıl başa çıkabileceğimizi ortaya koyuyor.

  • Künye: Jonathan Gottschall – Hikâye Paradoksu: Hikâye Anlatma Sevgimiz Toplumları Nasıl İnşa ve İmha Eder?, çeviren: Dila Balcı, Sander Yayınları, inceleme, 224 sayfa, 2024

David W. Lesch – Suriye (2024)

 

Arap Baharı’nın özgürlükçü söylemi Suriye’ye de ulaştı ve sonucunda iç savaşa yol açtı.

Bundan en çok etkilenen ülkelerin başında da Türkiye var.

Son 10 yıldır Türkiye’nin siyasi iklimini, çalışma hayatını, ekonomisini, güvenlik politikasını, sosyal hayatını vd. etkileyen en önemli unsurların başında Suriye geliyor.

Ancak hem tarihî hem de kimi kültürel bakımlardan yakın komşumuz hakkında Türkiye literatüründe objektif çalışmalar bir elin parmaklarını bile geçmiyor.

Uluslararası üne sahip Suriye uzmanı David W. Lesch, titizlikle kaleme aldığı Suriye’de okuyucuyu, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden günümüzdeki iç savaşa kadar Suriye tarihinin son yüz yılında aydınlatıcı bir yolculuğa çıkarıyor.

Kitap Suriye’nin bir ulus olarak ne olduğu, nereden geldiği ve Suriye’nin bağımsızlığını kazanmasından bu yana liderlerinin yaptığı seçimlerle ilgili temel soruları yanıtlıyor.

Lesch okuyucuyu Suriye’deki muhalefetin ve iç savaşın ilk günlerine kadar götürüyor, öncelikle güncel olayların arka planında yaşananları ortaya sermeye gayret ediyor.

David W. Lesch, Suriye’nin siyasi tarihinin objektif ve gerçekçi bir dökümünü çıkarmayı ve “ülkenin zengin ve çok kültürlü tarihî bir harmandan Avrupa dayatmasıyla gelişen yapaylığa ve bağımsızlık sonrası dönemin politik-jeostratejik zorluklarından tek partili askerî diktatörlüğe, trajik bir iç savaşın patlak verdiği sosyoekonomik ve politik ortama gidişinin genel hatlarını çizmeyi” amaçlıyor.

  • Künye: David W. Lesch – Suriye, Liberus Yayınları, inceleme, 156 sayfa, 2024

Gülhan Erkaya Balsoy – Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı (2024)

On dokuzuncu yüzyıl tarihçiliği nitelik ve nicelik açısından son derece gelişmiş olmakla birlikte bu dönemin, kadınlar ve toplumsal cinsiyet açısından hâlâ araştırılıp tartışılacak pek çok yönü var.

Geç on dokuzuncu yüzyıl, politik bir alan olarak kadın bedeni söz konusu olduğunda nasıl bir bakış açısıyla okunabilir?

‘Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı’, dönemin, toplumsal cinsiyet hiyerarşileri açısından yeniden okuyor.

Gülhan Erkaya Balsoy, bu çalışmada feminizm ve toplumsal cinsiyet çalışmalarının kavram dağarcığından ve analitik yaklaşımından hareketle, Osmanlı doğum politikalarını üç ana damar üzerinden inceliyor: doğumun tıbbileştirilerek ebeliğin profesyonelleşmesi; kürtajın yasaklanması ve hamileliğin tıbbileştirilip kadın bedeninin disipline edilmesi.

Bu doğrultuda yazar, ebelik mesleğinin dönüşümü, kürtajın yasaklanması, doğum pratiklerindeki değişim, hamilelik ve kısırlık konularını ele alırken Osmanlı doğum politikalarının tıbbi, yasal ve söylemsel düzeylerde ne şekilde kurgulandığını inceliyor.

Bu bakımdan eser, tıp tarihi ile nüfus politikaları tarihinin kesiştiği bir alana denk düşerken daha geniş anlamda geç Osmanlı toplumsal cinsiyet tarihine ışık tutuyor.

‘Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı’, özel alanın politik olduğunu geç on dokuzuncu yüzyıl Osmanlı toplumu üzerinden bir kez daha gözler önüne seriyor.

  • Künye: Gülhan Erkaya Balsoy – Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı: Geç Osmanlı Doğum Politikaları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, tarih, 208 sayfa, 2024

Erich Mendelsohn – Yeni Bir Mimarlık (2024)

 

Eserlerinin sayısı ve ağırlığı ile sanatsal kişiliğinin söz ve yazıda yarattığı etki göz önüne alındığında, Mendelsohn, modern mimari akımının tartışmasız en ön saflarında yer alır.

Ekspresyonist mimarlığın kurucu isimlerinden Erich Mendelsohn’un çeşitli tarihlerde yaptığı beş önemli konuşma metni bu kitapta bir araya getirilmiş.

Kitap, bu mimarın tüm mimari çalışmasının gelişimi ve olağanüstü kapsamı hakkında kapsamlı bir genel bakış sunuyor.

Kitaptan iki alıntı:

“Yüzyılın sonuna yaklaşıldığında, yeni strüktürel malzemenin sunduğu mimari imkânların artık farkında olan mimar, biçim meselesini gündeme getirerek mühendisin dışlayıcı rolüne meydan okudu.”

“Günümüz mimarlığı, bütün yaratıcı dönemlerdeki gibi, özgün olduğu ve sağlam zemine dayandığı için, çevremizdeki her şeyin, günlük yaşamımızın aletlerinin, evlerimizin, kamu binalarımızın karakteristik biçimlerinden yükselen, doğuştan gelen, bozulmamış hazza bir kez daha can verir.”

  • Künye: Erich Mendelsohn – Yeni Bir Mimarlık, çeviren: Alp Tümertekin, Nihat Ülner, Janus Yayıncılık, mimari, 176 sayfa, 2024

Samir Amin – İnsanlar Tarihlerini Kendileri Yazar (2024)

Radikal politik iktisatçı Samir Amin (1931-2018), ardında Marksist yazılardan oluşan değerli bir külliyat bıraktı.

Amin’in iktisattan kültüre uzanan entelektüel yelpazesi takdire şayandı ve verdiği dersler hâlâ önemini koruyor.

Bu kitap, Monthly Review Press tarafından Samir Amin’in yirmi birinci yüzyılda yazdığı en önemli on makalesinin Monthly Review dergisinden derlenerek yayımlanmasıyla oluştu.

Koleksiyonun “Giriş” kısmı, Amin’in arkadaşı ve yoldaşı olan Marksist filozof Aijaz Ahmad tarafından yazıldı ve Amin’in yaşamı ile çığır açan çalışmaları hakkında kapsamlı bir inceleme sunuyor.

Ahmad ayrıca “Devrim mi Çöküş mü?” ve “Çağdaş Emperyalizm” gibi çarpıcı ve zekice yazılmış makaleleri okumak için bağlamsal bir odak noktası sunuyor.

Sermayenin ve burjuva ideolojisinin tüm biçimlerinin verdiği büyük hasarı daha iyi kavramak için birebir.

  • Künye: Samir Amin – İnsanlar Tarihlerini Kendileri Yazar: Kapitalizm, Emperyalizm ve Devrim Üzerine Yazılar, çeviren: Adnan Kahiloğulları, Efil Yayınevi, siyaset, 288 sayfa, 2024

Karen Horney – Nevroz ve İnsan Gelişimi (2024)

Freud’un ardından gelen en özgün psikanalistlerden biri olan Karen Horney, yabancılaşma, kendini gerçekleştirme ve idealize edilmiş imge gibi kavramlara öncülük etmiş, kültür ve çevrenin önemine dair psikanalize yeni bir anlayış getirdi.

Bu kitapta Dr. Horney nevrotik süreci, sağlıklı gelişimin antitezi olan insan gelişiminin özel bir biçimi olarak tartışıyor.

Bu durumun farklı aşamalarını ortaya koymuş, nevrotik talepler, içsel buyrukların zorbalığı, kendinden nefret etme, hastalıklı bağımlılık ya da boyun eğme ve insan ilişkilerinde nevrotik rahatsızlıklar gibi duygusal tutumlardaki çatışma gerilimlerini hafifletmek için bulduğu çözümleri tanımlıyor.

‘Nevroz ve İnsan Gelişimi’, baştan sona, kişinin potansiyelini hem olumlu hem olumsuz yönde etkileyen güçleri çarpıcı bir anlayışla özetleyen bir eser.

  • Künye: Karen Horney – Nevroz ve İnsan Gelişimi: Kendini Gerçekleştirme Mücadelesi, çeviren: Yonca Kocadağ, Say Yayınları, psikanaliz, 376 sayfa, 2024